Jiu-Jitsu ile tanışmam birçoğumuz gibi karma dövüş sanatları (MMA) üzerinden oldu. Ultimate Fighting Championship (UFC) maçlarında duyduğum arm bar, rear naked choke, triangle choke, kimura gibi terimler kafamda BJJ’ye dair bir kapı aralamış olsa da kabul etmeliyim ki o aralıktan dikizleyerek hayal ettiklerimle adım atınca karşılaştıklarım arasında dünya kadar fark var.
Matta iki buçuk yıl ter döktükten sonra durup kısacık BJJ geçmişime bakınca gördüklerim; ter, acı, hüsran, ter, daha fazla acı, azim, ter, bir kırık kaburga, bir kırık parmak, bir sakat omuz, sıradanlaşan morarmalar ve ufak tefek sakatlıklar, daha da fazla ter, kendinden şüphe duyma, yorgunluk, yılgınlık, inat, küçük zaferler ve sayamayacağım kadar mağlubiyet.
Karate ve az buçuk Muay Thai geçmişimi hesaba katarak o kapı aralığından göz attığımda “Yahu bu kolay iş, vuruş yok bir şey yok” diyerek sporu biraz küçümsediğimi kendime itiraf etmeliyim. Ancak mata bir çömez olarak çıkıp ilk roll’umu yaptıktan sonra bambaşka bir dünyaya uyandım…
Roll’a ben ayakta, rakibim ise karşımda yerde kıç üstüne oturmuş vaziyette başladık. Beş dakikalık karşılaşmanın sonucunu, atalarımızın dilimize kazandırdığı “altından girip üstünden çıkmak” deyiminden daha iyisi özetleyemez! Adam benimle bez bir kuklayla oynar gibi oynadı. Sonraki roll’larda ilk şaşkınlığımı atlatıp kendimce saldırıya geçmeye çalışınca ikinci şaşkınlığımı yaşadım; sanki ellerimle balık tutmaya çalışıyorum da o balık parmaklarımın arasından kayıp kaçıyor. Yalnız bu “balık” üstüne bir de kontratak geliştirip beni boğarak pes ettiriyordu!
O gün salondan afallayarak çıktım. Tamamen aciz bir kukla gibi yerden yere vurulmuştum. Üstüne de ben kan ter içinde kalmış, rakiplerim ise pek yorulmamıştı bile. İşte o gün, eve dönüş yolumda “ya bu nasıl olabilir” tarzında düşüncelere gark olmuşken Jiu-Jitsu’ya hayran kaldım ve kendime “bunu kesinlikle öğrenmeliyim” dedim!
Benim için Jiu-Jitsu’nun en zor, en heyecanlı ve yoğun geçen zamanı ilk sekiz aydı diyebilirim. Adeta tüm duyguları yaşadığınız bir süreçtir bu: Sıfırdan bir denize atılıp meçhule doğru kulaç atmaya çalışıyorsunuz. Hocanız parmakla istikameti gösterip “yüz” der ve siz açık denizdeki ufuk çizgisinden gayrı hiçbir şeyi görmeden o yöne yüzüyorsunuz. Her ders bir teknik öğrenilip icra ediliyor, ardından roll yapılıyor. Kimi zaman cool bulduğunuz bir hareket veya submission, çoğu zaman ne ifade ettiğini bilmediğiniz pozisyonlar keşfediyorsunuz. Underhook ve overhook veya grip şekilleri gibi önemli detayları henüz kavrayamamışsınız, half guard çok saçma geliyor. Deneme-yanılma-çuvallama üçgeninde dönüp dolaşıyorsunuz. Temel dövüş fizyolojisi ve reflekslerine ters, doğal olmayan pozisyon ve hareketler icra etmeye, bu yeni verili dünyaya adapte olmaya çalışıyorsunuz. Bu dünyada bir bebeksiniz ve sırasıyla önce emeklemeyi, ardından ayak üstü dikelmeyi, ardından da yürümeyi öğrenmeye çalışıyorsunuz.
Yaklaşık ilk altı ayınız salonda hemen hemen herkese yenilmekle geçiyor. Egonuz matlarda tost olurken sık sık kendinizi ve spor/hobi seçiminizi sorgularken bulursunuz. “Bu hareketi nasıl yapıyor olabilir, ben neden yapamıyorum?”, “Acaba bu spor bana göre olmayabilir mi?”, hatta “Ne diye giriştim bu işe” diye düşündüğüm günler oldu. Doğrusu, bu sporun size göre olup olmadığını sizden başkası bilemez. Fakat kesin olan şudur ki idmanlara gelmeye devam ettiğiniz sürece yol kat ediyor ve bir noktaya varıyorsunuz.
İşin özü aslında basit: Beyazsınız, berbatsınız ve her gün biraz daha az berbat olmak için çaba gösteriyorsunuz. Bu realiteyi kabul ettiğiniz taktirde her şey kolaylaşır. İlk yılımda bir gün yine “yapamıyorum” kafasına girdiğimde, 10 yıl kadar geçmişi olan bir üst kuşağın bana söylediğini hatırlıyorum: “Hepimiz aynı yoldan geçtik.” Tekniği ileri ve tecrübesi derin olan birinden bu çok basit cümleyi duymanın bu kadar rahatlatıcı olacağını tahmin etmiyordum. Ben de bu vesileyle aynı sözü sizlere aktarmış olayım. BJJ yolculuğunuzda yaşadığınız ve hissettiğiniz şeyler tamamen size özel değil, hepimiz aynı yoldan ve benzer süreçlerden geçtik veya geçiyoruz.
Mata hangi zihniyetle çıktığınız önemli. Level atlayıp kemer almaya odaklı bir düşünceye sahipseniz, o kemere eninde sonunda sahip olursunuz. Ama içi boş olur. Arabayı sürenin ehliyet olmadığı gibi, sporcunun teknik maharetini de kemeri belirlemez. Jiu-Jitsum berbat olduktan sonra neyleyim siyah kuşağı?
Jiu-Jitsu’yu bir yolculuk olarak düşünüp kendinizi geliştirmeye odaklanırsanız hem başarısızlık kaygınızı azaltmış olursunuz hem de sarfettiğiniz emekten tatmin olursunuz. Döktüğünüz terin anlamı olur, idman yapmak doyurucu olur.
Deseler ki geçmişe dönüp dojoya ilk adımını attığın günkü kendinle karşılaşsan, o kişiye hangi öğütleri verirdin? Şunları söylerdim: Debelenip durma, sakin kalıp odaklanmaya çalış. Boğuşmanın akışına alış, rahatsızlık içerisinde konfor bulmayı öğren. Doğru nefes al ve enerjini idareli kullanmayı öğren. Pozisyonlara alış. Submit etmeye çalışmak iyidir hoştur ama pozisyonları öğrenmek daha önemli. Kaçışları öğren. Submissionlar’a değil, sağlam bir defans oluşturmaya odaklan, sonrası kendiliğinden gelmeye başlar. Sabırlı ol, dojo kurallarına riayet et, kibirli olma, kendine hakim ol ve karşındakine saygıda kusur etme.
BJJ sabır ve dirayet işidir. Sanatı öğrenmek kimine göre bir puzzle gibidir. Her gün yeni bir teknik öğrenip puzzle’ınızı yavaş yavaş oluşturuyorsunuz. Oyununuzu böyle kurup ardından büyütüp geliştiriyorsunuz. Shoyoroll’un Instagram sayfasında, “The Jiu Jitsu tapes” serisinden duyduğum, çok hoşuma giden bir alegoriyi aktarmak istiyorum: “Jiu-Jitsu bir dildir. Beyaz kuşaklar alfabeyi öğrenir. Mavi kuşaklar kelimeler oluşturmaya başlasa da henüz yazamıyor. Mor kuşaklar artık kelimeler yazabilen kişilerdir. Kahverengi kuşaklar cümleler kuruyor. Siyah kuşağa varanlar artık sanat icra ediyor, şiirler yazıyor.”
Son olarak "My white belt" hesabını paylaşmak istiyorum. İlk zamanlarımda bana bayağı yardımcı olmuştu, umarım birilerine de olur.
Jiu Jitsu salonumuzu ziyaret eden üyelerimizin bizimle paylaştığı görüşleri okuyun.
Having the experience of training at 5 different gyms in Istanbul. I'll rate submission only as the best option, the instructors are young but proficient. What makes the real difference amongst others in my opinion. Is that the guys here are genuinely passionate about the sport. The Hanay brothers, posses the fury a combat sport athlete needs to advance. Without doubt 10 years from now on their consistency and dedication will pay its dividends. Good quality rolls and beautiful interior design. Worth a visit !
By far the best BJJ gym you can find in Turkiye. Highly informed, attentive instructors coaching with utmost professionalism. Warm and welcoming community. Hygienic and well-equipped gym.
One of the best Brazilian Jiu Jitsu academies in Istanbul. Owners/ coaches are very friendly and knowledgeable. No wonder they keep winning all the trophies 😃👏💪 but the most Important is that they know how to teach and pass the knowledge on. The gym is always clean and tidy, mats are of good quality too. Love to train there or visit for open mat where everyone is welcome.
State of the art gym. Very kind instructors. If you're looking for a place to get heelhooked, look no further!
I’m training at Submission Only with Yigit, Kaan , Okan and the team. The tuition is detailed and the trainers explain in detail every technique. The session starts off with a warm up run, different Jiu Jitsu warm up drills and then a specific drill such as open guard attack and defense.Then provisional rolling where you enhance your jiu Jitsu under the guidance of the trainers. Then some rolling. At the end of each class one is Saturated in perspiration. Great way to drop weight. The Submission Only team are friendly, helpful, know their jiu Jitsu and if you really want to learn about No Gi development, then Do Not Hesitate to train here, a great bunch of people who love Jiu Jitsu. I came from Australia.